İGD Başkanı Mehmet Mert, Uğur Mumcu’nun vefatı yıldönümü sebebi ile bir yazı kaleme aldı.
Türkiye’de karanlık işlerle uğraşanlar, yolsuzluk yapanlar,
ülkeyi karıştırmaya çalışanlar, kaostan ve kargaşadan
beslenerek kendilerine yol yapanlar her zaman iş başında
bulunmuşlardır.
Alçakça düzenledikleri suiksatlarla, kimi
zaman bir devlet adamını (Eşref Bitlis Paşa, Vali Recep
Yazıcıoğlu, Emniyet Müdürü Gaffar Okkan gibi) kimi zaman bir iş
adamını (Özdemir Sabancı gibi), kimi zaman siyaset adamını
(Adnan Kahveci, Muhsin Yazıcıoğlu gibi) çoğu zaman ise
gazetecileri, bilim adamlarını kurban seçmişlerdir.
Abdi
İpekçi.
Çetin Emeç.
Hrant Dink.
Necip
Hablemitoğlu.
Bahriye Üçok.
Muammer Aksoy.
Onat
Kutlar
Metin Göktepe.
Ahmet Taner Kışlalı.
Uğur Mumcu
bunların başında gelenlerdir.
*
Bu isimlere baktığınızda
en belirgin ortak özellikleri; cumhuriyet sevdalısı, özgürlük
sevdalısı, bağımsızlık sevdalısı, karşılıksız
yurtseverlik, Atatürk ilke ve inkilaplarına bağımlılık, haktan,
hukuktan ve adaletten yana oluşları yer almaktadır.
Ve bu
isimleri katledenler her ne kadar faili meçhul diye adlandırılmaya
çalışsalar da aslına failleri bellidir.
Kimi zaman derin
devlet bağlantıları ve iş birlikleri ile ortaya çıkan karanlık
çeteler.
Kimi zaman radikal İslamcı örgütler.
Kimi zaman
gerici, faşist, terörist grupların bu suikastları işledikleri
bilinmektedir.
Biz bilinmektedir desek de ne yazık ki şimdiye
kadar bu cinayetlerin hiç birisi tam anlamıyla
aydınlanmamıştır.
Asıl suçlular bulunup ortaya
çıkarılmamıştır.
*
İşte o alçakça suikastlardan
birisine maruz kalan, ülkemizin ve Türk basının kaybettiği en
büyük değerlerden biri olan Uğur Mumcu, 25 yıl önce bugün (24
Ocak 1993 Pazar) katledilmiştir.
Uğur Mumcu’yu anlamak ve
anlatmak için Türkiye gerçeğini de doğru anlamak ve doğru
kavramak gerekiyor.
Zira Uğur Mumcu’nun 30 yıl boyunca (ki
öldürülmeseydi ömür boyunca devam edecekti) yazdığı yazılar
ve konuşmaları bugünleri daha 30 yıl önceden olduğu gibi
anlatan ifadelerden oluşmaktadır.
Mumcu o yazılarında,
kendisinden önce suikastlara maruz kalanların tam da dosyalarını
aydınlatmak üzereyken saldırıya uğradı.
*
Tetikçilerin
arkasındaki gerçek failler kimlerdi.
Bu işlerden kazanç
sağlayanlar kimlerdi.
Uğur Mumcu, kendinden önce
katledilenlerin can hakkını en çok sorgulayan, araştıran kişi
olduğundan başka bir Uğur Mumcu’muz olmadığı için ne yazı ki
kendisine düzenlenen saldırı açığa çıkarılmadı
henüz.
*
Uğur Mumcu daha yirmili yaşlarda bir delikanlıyken
askerlik hikayesinden esinlenerek yazdığı ‘sakıncalı piyade’
kitabı ile Aziz Nesin’in dikkatini çekmiş ve Nesin ‘Ben kendi
yazdıklarıma gülemem ama senin yazdıklarına dakikalarca
gülmekten kendimi alamıyorum’ demiştir.
Daha sonra 1975 yılında
Cumhuriyet Gazetesi’nde başladığı yazılarına 1993 yılındaki
ölümüne kadar devam etmiştir.
Cumhuriyet’teki ilk yazısında
‘Sesleniş’ başlığı altında yazdığı yazı ile tüm dikkatleri
üzerine çekmiş ve nasıl bu kadar duygulu yazmaya başladın diye
soranlara ise, ‘Zülfi Livaneli’nin türkülerini dinleyerek’
demiştir.
*
Uğur Mumcu’nun ilk açtığı yolsuzluk dosyası
dönemin başbakanı Süleyman Demirel’in kardeşi Yahya Demirel’e
ait ‘Mobilya Yolsuzluğu’dur.
Ve ne yazık ki Mumcu suikasta
uğradığı tarihte yine Başbakan olan Demirel, suikastın
ardından; ‘bu saldırıyı aydınlatmak devletin namus borcudur’
demesine rağmen o borç daha kapanmamıştır.
Yine dönemin
İçişleri Bakanı Hüsamettin Cindoruk suikasttan sonra; ‘Zaten
bekliyorduk’ şeklindeki açıklaması ile şaşkınlık
yaratmıştır.
*
Uğur Mumcu’nun çok önceden tahmin ettiği
ve yazdığı, araştırdığı o kadar yolsuzluk olayı oldu ki bu
ülkede.
O 20 yıl önce yazıyordu; “devlet, siyaset, mafya”
üçgeni ilişkilerini ve 3 Kasım 1996’da yaşanan Susurluk kazası
bu üçgeni ortaya çıkardı.
İlk defa O’nun kaleminden öğrendik
‘Yeşil Sermaye’yi.
İlk defa O’nun kaleminden öğrendik
‘Cemaatçilerin tehlike oluşturduklarını, devlete
sızdıklarını’.
İlk defa O’nun kaleminden öğrendik ‘Naylon
fatura dosyaları’nı.
İlk defa O’nun kaleminden öğrendik
‘Merdivenaltı tüccarları’nı.
İlk defa O’nun kaleminden
öğrendik ‘Din tücarları’nı.
“Cemaatlere, tarikatlara
giren çocuklar 30 sene sonra general olacaklar Cumhuriyet’e karşı
ayaklanacaklar” demesinin ardından 30 yıl geçmişti ki; 15
Temmuz 2016’da olanları gördük!
*
Uğur Mumcu’nun en sevdiği
kelime ‘Umut’ du.
Ve her konuşmasında; Çin’li yazar Pablo
Neruda’nın o çok bilindik ‘Biz halkız, yeniden doğarız
ölümlerde’ sözünü haykırırdı.
Mumcu’nun ölümünden sonra
bir yazı kaleme alan Zülfü Livaneli ise ‘Onun her parçası
Türkiye’nin üzerine bir cemre gibi dağıldı’ diyerek artık bir
değil milyonlarca Uğur Mumcu var demek istemiştir.
*
Uğur
Mumcu’nun artık neden ve kimler tarafından öldürüldüğünü çok
net bilmekteyiz.
Yine Uğur Mumcu’nun ölümünden sonra Altay
Sporlu futbolcuların açtığı pankartta yazan ‘Uğur Mumcu
Yaşıyor’ sözünün, Mumcu’ya ait 24 tane kitabında, binlerce köşe
yazısında yazan her kelimenin öneminden ve anlamından dolayı
geçerli olduğunu da biliyoruz.
*
Bize düşen;
”Vurulduk
ey halkım unutma bizi…
Türkiye’de bilgi sahibi olmadan fikir
sahibi olanlar var….
Ben Atatürkçüyüm…. Ben,
cumhuriyetçiyim… Ben lâikim… Ben antiemperyalistim… Ben tam
bağımsız Türkiye’den yanayım… Ben insan hakları
savunucuyum… Ben, terörün karşısındayım… Ben, yobazların,
hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım.
Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni
aşacaklar doğacaktır” diye haykıran Uğur Mumcuların
yolundan gitmektir.
*
Bizlere düşen; hiç hak etmedikleri bir
şekilde, aramızdan ayrılan, demokrasi adına, cumhuriyet adına,
barış adına, Tam Bağımsız Büyük Türkiye adına, hayatlarını
hiçe sayan, kaybettiğimiz tüm değerlerimizin hatıralarına sahip
çıkmaktır.
Bütün bu değerlerimizi, aydınlarımızı,
rahmet, minnet, şükran ve özlemle anıyor, anıları önünde
saygıyla eğiliyorum….
Uğur ağabey sen rahat uyu, senin de
dediğin gibi; ‘Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde’…
*ARŞİV/2017